"Spor, dünyayı değiştirecek güce sahiptir ve çok az şeyin sahip olduğu birleştirici güce..."

ÜSSK - BİR TAKIMDAN DAHA FAZLASI...
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam35
Toplam Ziyaret151024
Takip Ediniz
    https://www.facebook.com/uskudarsusporlari
ERSİN SÜEREN
sueren11050@yahoo.com
AE2 & Sultanhisar
25/04/2014
 
İnternette olsun, elime geçen diğer tarih mecmualarında olsun, Avustralyalıların I. Dünya Harbi Çanakkale harekatına katılan AE2 denizaltısının batışına ait yazılanları okuyunca yakın tanıdığım Sedat Akdemir’in babası rahmetli Kaptan Ahmet Can Akdemir’in 1978 yılında hayattayken bana anlattığı AE2 denizaltısı ile ilgili anılarını yeni kuşaklara nakletmeyi görev bildim.
 
Ahmet Can 1915 yılında ser dümenci olarak 93 tonluk Sultanhisar ganbotunda bahriye eri olarak görev yapmaktaydı. İngiliz ve Fransızların 18 Mart 1915'de ki başarısız Çanakkale boğazı zorlamasından sonra 13 Aralık 1914, 15 Ocak ve 17 Nisanda sırası ile B-11, Saphir, E-15 Fransız ve İngiliz denizaltılarının Çanakkale Boğazını geçme teşebbüslerinden sonra Sultanhisar, Muavenet-i Milliye, Gayret-i Vataniye ve Aydın Reis torpido bot ile gambotlarına Eceabat-Marmara adaları arası devriye görevi verilmişti. Müttefik kuvvetler Çanakkale Boğazını su üzerinden geçememiş Boğaz’ın her iki Ege yakasındaki kara harekatına 24/25 Nisan gecesi başlamıştı. O gece akıntının da tesiri ile tutunması çok güç yanlış mevkiye çıkan Anzac birlikleri Türk birliklerinin ağır ateşi altında geri çekilmek istemişler ise de çıkarmaya komuta eden İngiliz subaylarının kesin emri üzerine artçı birliklerin açtığı ateşin altında da kalarak büyük zayiat vermişlerdi. Hatta Gelibolu harekatını yürüten İngiliz generali Sir İan Hamilton’un karargah subayları Türk mevzilerinin inatçı direnişi karşısında Avustralya-Yeni Zellanda birliklerinin karaya çıktığı ve ismini ANZAC koyu verdikleri bölgeyi bu ağır zayiat karşısında derhal boşaltmak için görüş birliğinde idiler.
İngiliz ve Fransızlar bilhassa başarısız 18 Mart denemesinden sonra Çanakkale harekatına denizaltılar ile ağırlık vererek Boğazı su-altından geçip Istanbul-Çanakkale arası Türk deniz ikmal hatlarını vurmağı planlamışlardı.
 
İngilizler 1910-1917 arası Vickers & Chatham Tersanelerinde 57 adet E sınıfı denizaltı inşa etmiştir. Bunlara Avustralya donanmasına verilen AE1 ve AE2 denizaltısıda dahildir. E7 den itibaren İngiliz denizaltılarının çift uskurlarını ( pervane ) Vickers Diesel 1600 HP motorlarının şaftlarına monte edilen elektrik motorları döndürmekte idi. Daha sonra her denizaltıya 76 mm.’lik güverte topu monte edilmişti. Su-üstü 15, su-altı 10 dz. mil süratleri olup, devamlı su-altı seyir mesafeleri 3 dz. mili süratle 99 dz. mili idi. Deplasman tonları ise su-üstünde 662, su-altında 835 tondu. Mürettebatları ise genelde 3 subay, 27 dz.eri olurdu.
Lt. Cmd.H.G. Stoker kumandasındaki AE2 denizaltısı  Çanakkale savaşı su-altı harekatına katılarak Marmaraya giren ilk müttefik kuvvetler denizaltısıdır. Bundan evvel yapılan yukarıda belirttiğim üç teşebbüsten ikisi, Saphir ve E-15'in Boğaz müdafaası tarafından imhası ile B-11’inde Mesudiye'yi torpilleyerek batırdıktan sonra Boğaz dışına çıkmasıyla neticelenmişti. AE2  25. Nisan. 1915 günü gece 02:30’da (bir başka İngilizce belgede 01:30 olarak geçmektedir) müttefik kuvvetlerin işgali altındaki Bozcaada'dan su-üstü seyri ile hareket etti. Yine su-üstü seyri ile Çanakkale Boğazından içeri girdi. Ancak sabahın alaca karanlığında sahil ışıldakları tarafından tarandığını anlayınca dalışa geçtiği an sahilden bir top sesi geldi. En fazla 60 mt. emniyetli dalış sınırı olan bu sınıf denizaltı dip akıntılarının tesiri ile iki defa dibe vurdu. 06:00’da periskopunu su-üstüne çıkardığında Stoker Çanakkale şehrinin açığında olduklarını ve görüş hattında birkaç torpito bot tesbit edince tekrar AE2’yi daldırdı. 17 Nisanda E-15 Boğaz dip ağlarına takılarak imha edildiğinden AE2 iki defa daha periskopunu su üstüne çıkartarak etrafını tanımağa çalıştı ve her defasında da Boğazdaki Türk harp gemilerine yakalanma tehlikesi geçirdi. Son hızla üzerine gelen Peyk-i Şevket hafif kruvazörüne attığı bir torpil kruvazörü savaş dışı etti fakat tam batıramadı. İki romorkör Boğaza çelik tel indirerek denizaltıyı yakalamak için ığrıp çekmeye başladı. Bir defasında kumanda kulesinden yakalandı ise de denizaltı ileri geri manevra yaparak taratılan ığrıptan kurtuldu. Boğazdaki Türk tabyalarını geçmeden evvel akıntıların tesiri ile kısa bir müddet periskopu ve kulesi görünür vaziyette karaya oturdu ise de sahil bataryalarının top eğimlerinin altında kaldığı için isabet almadan kendini kurtardı. AE2 mürettebatı bu kör geçiş esnasında iki defa da Boğazda her iki yaka arası serili dip çelik ağlara bordalarından sürtündüklerini hissettiler. Gece saat 21:00 de su-üstü yaptığında Stoker mania ağlarını geçtiğini tesbit etti ve hemen Boğaz dışındaki müttefik donanma komutanlığına Boğaz manialarını geçtiğini şifreli telsiz mesajı ile bildirdi.
 
İlk müttefik denizaltısının Marmara'ya girişi haberi müttefik kuvvetlerinin ümitsizliğini tersine çevirdi ve Gelibolu operasyonunu yürüten Sir İan Hamilton ANZAC’ların siperlerinde sağlam durmalarının emrini verdi. AE2 Marmaraya 26 Nisan sabahı erken saatlerde ulaştı.  Aynı gün Stoker İstanbul-Gelibolu hattında asker nakliyatı yapan Barbaros zırhlısını gördü ve iki torpido attı ise de her iki torpil de Barbaros’un pruvasının açığından geçerek isabet etmedi. 27 Nisan’da Ali Rıza kaptan kumandasında ki Sultanhisar torpidosunun korumasında büyük bir nakliye gemisinin Gelibolu istikametine gittiğini gördü.  Ancak Sultanhisar AE2’yi tesbit edip, süratle üzerine gidince Stoker dalarak avını kaybetti. 28 Nisan günü Stoker Gelibolu istikametine giden Muavenet-i Milliye torpito botu korumasında dört gemilik bir nakliye konvoyu daha gördü. Attığı bir torpil gemilerin birinin açığından geçti ve tesbit edilmemek için hemen daldı. 27 Nisanda Lt. Comd. Edward Boyle komutasında ki İngiliz E-14 dz. altısı Ege girişinden Boğaz’a girdikten 12 saat sonra Boğaz dip mania ağlarını hasarsız geçerek Marmara’ya girdi ve 29 Nisan akşam üstü Karaburun-Biga açıklarında AE2 ile tesadüfen karşılaştılar.
 
Stoker’in niyeti İstanbul'a giderek Galata limanındaki gemilere saldırmaktı. Ancak kendinden rütbece üstün olan E-14’ün kaptanı Boyle bulundukları sularda kalarak emir beklemeleri gerektiğini söyledi ve ertesi gün, 30 Nisan saat 10:00’da aynı mevkide buluşmak üzere ayrıldılar. AE2 İstanbul-Gelibolu deniz hattını gözlemek için Paşa Limanı-Avşa-Marmara adası Batısındaki Hayırsız ada üçgeninde yeni av beklemek üzere o akşam rotasını Doğuya doğru kırdı. Ayrıca bu havalideki adaların nüfusu Osmanlı vatandaşı Rum olduğundan bundan sonra gelecek olan müttefik denizaltıları gibi Stoker’de kumanya ve istihbaratını bu adalı Rumlardan sağlama kolaylığını buluyordu. Anti parantez; Marmarada 47 günde irili ufaklı 101 tekne batıran E-11 kaptanı Lt.Comd. Dunbar Nasmith 7 Temmuz 1915’e kadar gündüzleri Boğaziçinde saklanıp geceleri İstanbul liman bölgesinde her iki yönden gelen gemi ve yelkenlilere saldırmıştır. 1961 yılında benim Uskumru ağlarımı tamir eden Arnavutköylü balıkçı Tasso’nun 80’lik babası Artakili (Erdek) Dimitrako bizzat bana gençliğinde Arnavutköy-Yalıboyu koyu açığı sığlığında gündüzleri saklanan bir İngiliz denizaltısına geceleri İngiliz altınları karşılığı taze sebze, meyve ve balık sattıklarını söylemişti. Ortaköyden 1946’da Arnavutköy'e taşındığımız zaman dahi Arnavutköyün Türk nüfusu iki elin parmaklarının sayacağı kadar azdı. Varın birde siz 1915’in Arnavutköyünü düşünün. Tamamen Rum köyü.
 
Bundan sonrasını 1978’de 80 yaşlarında olan Sedat Akdemir’in babası; 93 tonluk Sultanhisar torpito botunun ser-dümencisi, sağlıklı  ve sempatik, o günü çok iyi hatırlayan Ahmet Can’ın ağzından aktarıyorum.
 
  
 
Sultanhisar Torpito botu ile AE 2 denizaltısının orantısız mücadelesi:
 
Marmara adalarının Güney-Batı sularında düşman denizaltılarının barındığına dair kaptanımıza bilgi verilmiş ve Biga-Karaburun,
Marmara adası Batı hattında düşman denizaltısı gözetleme ve Çanakkaleye asker ile erzak taşıyan gemilerimizi koruma emri  verilmişti. Kaptanımız Ali Rıza Bey güverte mürettebatını toplamış, bize düşman denizaltısı gözetlemesi ile sıkı tenbih, yöntem ve bilgiler vermişti. Nöbette olan güverte personeli ufacık gemimizde belirli açılarla su sathı gözetleme vardiyasında idi. Bize tekrar, tekrar teknemize monte topun çapının düşman denizaltılarda olabilecek 76 mm.lik tek toptan daha küçük ve daha az menzilli olduğunu hatırlatıyor ve düşman periskopunu görür görmez Sultanhisar’ı var gücü ile denizaltının üzerine sürerek düşman denizaltısı su-üstü yaparak 76 mm.lik topunu faaliyete geçirmeden bizim atış menziline girip denizaltıyı etkisiz hale getirmemiz gerektiğini söylüyordu. İngiliz denizaltılarına monte edilen 76 mm. lik seri atışlı toplara karşı bizim torpitolardaki ufak çaplı toplarla karşılıklı topçu düellosuna girmek bu mücadeleyi peşinen kaybetmekti. Bizim tek avantajımız fayrap kazan ile kısa süre için 22 deniz miline erişen süratimizdi. (Türk Torpito bot kaptanlarına verilen istihbarata göre her denizaltının güvertesine monte bir topu vardı. Nitekim bu olaydan bir müddet sonra Bandırmadan Geliboluya asker götürmesi için İstanbuldan boş olarak yollanan 5000 tonluk Bosphoros Alman yük gemisi, yanındaki eskort Türk torpito botunun yetersiz ateş gücü yüzünden terk edilince Kapıdağı yarımadası Kestel-Kapsala açıklarında bir İngiliz denizaltısının güverte topu ile batırılmıştır. Bu teknenin içindeki gemicilerden biride Robert Kolej’den sınıf arkadaşlarım ve meslektaşlarım Tosun Sezen ile Baskın Sokolluoğlu’nun 1961-‘64 lerde sünger kaptanı Bodrumlularca meşhur ‘Gavur Ali Dayı’dır.
Bu olayı ve batırılış sahnesini, batığın yeri ile beraber detaylı olarak bana 1970 yılında anlatmıştı.) (Tetkik ettiğim belgelerde AE2 – Sultanhisar kapışmasının 30 Nisan sabahı 10:00’dan- 10:45’e kadar sürdüğü yazmaktadır. Ancak Ahmet Can Akdemir’in görgü tanığı olarak anlattığı olay 30 Nisan sabahı saat 08:00’den 12:15 ’e kadar sürmüştür. Ahmet Can’ın anlatımlarını okuyup o saatlerde gelişen olayları inceleyince benimde kanaat getirdiğim gibi Ahmet Can’ın ifadelerini doğrulama imkanınız olacaktır zannederim. Zira yabancı belgelerde bu olayla ilgili bazı önemli detaylardan hiç bahsedilmemektedir ).
 
Biz tekrar Ahmet Can'ın anlatımlarına dönelim:
 
  
 
27 Nisan’da İstanbul'dan-Gelibolu'ya gelen bir  nakliye gemisine koruma yaparken su-üstünde bir periskop gören gözcü erlerin uyarması üzerine hızla periskopun görüldüğü mevkiye zig-zaklarla saldırarak denizaltıyı kaçırmış ve yüklü gemiyi kurtarmıştık. 30 Nisan sabahında da bize verilen emir doğrultusunda Biga Karaburun-Marmara Hayırsız ada hattında düşman denizaltısı gözetleme görevi yapıyorduk. Deniz sathı karıncaların su içebileceği misali düm düzdü. Havada rüzgar olmadığı gibi görüşte iyi idi. Tüm görevli güverte mürettebatı kaptanımızın sıkı tenbihleri doğrultusunda çeşitli açılarda su  sathını tarıyordu. Saat tam 08:00’de gözcülerden biri periskop işareti verdi. Kaptan Ali Rıza derhal makina telgraf teline tam yol işareti vererek Sultanhisar’ın pruvasını bir hayli ileride gördüğümüz su-üstü kırışıklığının yönüne doğru doğrulttu. Bir taraftan da köprü üstünden makineye inen ses borusundan, “Kazanlar fayrap” emri verdi. Güverte personelinden torpil nişancıları ve güverte top nişancımız yerlerini almış kaptanın vereceği emirlerini bekliyorlardı. Bir an için kulesinin üstünü gördüğümüz siyah karaltıya yaklaştığımızda denizaltı çoktan dalmıştı. Sultanhisar kazanların da ki fayrap dan sonra bacalarından simsiyah dumanlar savurarak Avşa-Hayırsız arası tam yol, av arayan yırtıcı kuş gibi karıncaların su içtiği sularda dört dönüyordu. Gözcülerden biri tekrar periskop işareti verdi, kıç omuzluktan. Sancak alabanda tornistan tam yol komutuyla Sultanhisar’ın alçak kıç güvertesi torpito kovanlarının yataklarına kadar sulara gömülerek su-üstü yapmaya çalışan denizaltıya doğru sancağa yatarak süratle döndü. Tam yol denizaltının bordasına saldırdı. Kumanda kulesi ve baş tarafı gözüken denizaltı süratle tekrar daldı. Ancak hepimiz denizaltının bize nispeten devasa büyüklüğünü görmüştük. Kazan fayrap olduğundan 22 dz. mili ile seyir ediyorduk ve baca fistanları ocaklarda ki ısıdan dipten kızarmağa başlamıştı. Ali Rıza kaptan oradan oraya koşup güverte gözcü mürettebatının dikkatinin dağılmaması için devamlı her defasında evlatlarımla başlayan uyarılarda bulunuyordu. Tüm mürettebat tek bir şeye odaklanmış herkes görevini mekanik bir intizamla yapıyordu. Denizaltının periskopu durgun suda gözcü erler tarafından tesbit edilir edilmez kaptanımız süratle Sultanhisar’ı o yöne çevir kumandasını veriyor ve denizaltının torpito atış yönünü bozuyordu. Bir ara sancak borda açığımızdan denizaltının süratle su üstü yapmakta olduğunu görünce Ali Rıza kaptan torpito kovanlarını çevirerek her iki torpilide denizaltıya yolla emrini verdi. Birinci kovandan torpil fırlamadı. İkinci kovandan fırlayan torpil denizaltıyı ıskaladı. Bu arada denizaltı tekrar daldı.
 
  
Sultanhisar kızaran bacalarından siyah dumanlar fışkırtarak  denizin üzerinde Sancak-İskele tam yol zig-zaglar çizerken hepimiz zaman kavramını kaybetmiş tek bir periskop karaltısına odaklanmıştık. Torpillerimiz de elden çıkınca Ali Rıza kaptan denizaltının güverte topu olduğunu var sayarak eğer su üstü yapmağa yeltenirse Sultanhisar’ın 93 tonluk gövdesi ile denizaltıyı mahmuzlayacağımızı söyledi. Böyle bir çarpışma anında siluetini gördüğümüz bize göre dev denizaltıya ne tür bir zarar vereceğimizi bilemiyorduk ama bizim batacağımız şüphesizdi. Ancak mürettebat kaptanın her türlü emrini uygulamaya hazırdı. Sultanhisar’ın kazan dairesindekiler cehennemi bir sıcakta kazan ocaklarına kömür dolu küreklerini sallayarak var güçleri ile makina pistonlarına giden stimi en üst seviyede tuttuklarını köprü üstü stim saatinden tesbit edebiliyorduk. Saatte ibre kırmızının üzerindeydi. Köprü üstü kumanda mevkiinde ki mürettebat bu stim (buhar) tazyiki altında bakır boruların uzun müddet her hangi bir yerinden yarılmadan dayanamayacağını bildiği halde tek odaklandıkları kendilerinden çok büyük olduğunu gördükleri bu kap-kara avdı. Denizaltı her yarım su üstü yapışında ufak baş topumuz ateşe başlıyordu.
 
Zaman geçiyor, Güneş yükselmeğe başlamıştı. Bir ara denizaltı birkaç yüz metre ötemizden kıçından doğru su-üstü yaptı ve kumanda kulesi de baş aşağı eğimli olarak suyun dışına çıktı. Baş top mürettebatı ateşe başladı. Denizaltı süratle baş aşağı daldı kayboldu. Biz denizaltının daldığı yere vararak geniş daireler çizmeğe başladık. Çok kısa bir zaman sonra denizaltı tekrar su-üstü yaptı ve hareketsiz kaldı. Tam baş top mürettebatı ateşe başlayacaktı ki. Denizaltının güvertesine mürettebat elleri havada dizilmeğe başladı. Kaptanımız Ali Rıza denizaltıyı bordalama emri verirken bir taraftan da güverte erlerine silah dağıtarak hazır ol komutu verdi. Bu kadar uzun mücadeleden sonra Sultanhisar mürettebatı olarak biz de tam olarak ne olduğunu anlayamamıştık. Denizaltıyı bordalayınca pruvasında büyük Latin harfleri ile AE 2 yazılı devin yanında Sultanhisar’ın küçüklüğü ve yaptığımız işin büyüklüğü şaşkınlığı içinde güvertemizdeki elde tüfek görevli mürettebat hareketsiz duruyordu. Sultanhisardan bir ast subayla bir er AE2’nin güvertesine geçerek denizaltıyı halatlarla bizim torpidoya bağlamağa kalkınca; komutan olduğunu tahmin ettiğimiz kule üstündeki bir subay  anlamadığımız bir şeyler söyleyerek eli ile halat bağlamamızı işaret ediyordu. Silahsız denizaltı mürettebatıda bir an evvel bizim torpito bota çıkmak istiyordu. Kısa bir müddet sonra denizaltının sephiye kaybettiğini anladık. Kule üzerindeki kaptanda biraz sonra kule parampetlerinden kafası gözüken bir subayla beraber bizim Kaptandan Sultanhisar’a çıkma müsaadesi istedi. O sırada Gelibolu yönünden kara dumanlar saçarak Aydın Reis ganbotunun bize doğru tam yol geldiğini gördük. Her halde dört saati aşan bu mücadelede ateşlediğimiz torpito botumuzun ufak baş topunun sesini duymuşlardı. Tüm AE 2 mürettebatı sağlimen Sultanhisar’a geçtikten kısa bir müddet sonra koca siyah dev kayarcasına Marmaranın diplerine daldı gitti. Sonradan öğrendik ki denizaltı sephiye ayarsızlığından en son kıçı yukarda su-üstü yapmak mecburiyetinde kaldığında bizden atılan mermilerle dz.- altı kulesinden isabetler almış makine dairesinde elektrik sistemi arızalanmış. Kaptan Stoker elektrik motoru ile döndürülen şaftları kullanamayınca balast tanklarına hava doldurup suyu tahliye ederek su-üstü yapmış sonra da tüm kinistin valflarını açtırarak bu devin bizim elimize geçmemesini sağlamış.
Sonradan  adını öğrendiğimiz Kaptan Stoker, Sultanhisar’ın güvertesinde, bu kadar ufak bir torpito botla kendinden 7 misli (93/662) büyük bir gemiyi zaptettiğimiz için takdirlerini el hareketleri ile gösteriyordu. Sultanhisar kaptanının elini özel olarak sıkmak istediğini belirtti. Ali Rıza kaptan Stoker’e elini uzatınca Stoker onun elini sıktı ama esas Alman kaptanı ve personelini de kutlamak istediğini belirtince, Ali Rıza kaptan gemide Alman mürettebat bulunmadığını bildirdi. Bu beyana Stoker inanmayınca kaptanımız iki ast subayımız refakatinde ufak Sultanhisar’ı baş portuçundan kıç altına kadar Stoker’e her yeri gezdirdi. Stoker’in şaşkınlığı daha da artmıştı. Alman mürettebat olmaksızın nasıl koca denizaltısının Türk mürettebatlı ufacık bir torpito bota yenildiğini aklı almıyordu. Her ne kadar eğitimli bir subay olsa da yetiştirilmeleri icabı kendisinin de Anzac birliklerinde ki gencecik gönüllü erlerden bir farkı yoktu Türklere karşı. Onlarda Çanakkaleye gelirken Türklerin  hayvan postu giyip ok attıkları masalları ile yetiştirildikleri 25 Nisan sabahı ilk çıkarma günü ortaya çıkmış yoğun Türk nişancıları ateşi altında bir çoğu gecenin karanlığında tekrar indirildikleri iskampavyalara koşmuş fakat bu sefer de geri dönmeleri için İngiliz nişancı birlikleri tarafından vurulmuşlardı. Stoker tüm torpito botu gezip ikna olduktan sonra güvertede bizim mürettebattan kim varsa teker teker ellerini sıkıp takdirlerini belirtti. (Maalesef bu ifadeler Stoker’in anılarında yok. AE 2 ile buluşacak Boyle’un E-14’ü de bu dört saat on beş dakikalık mücadelede olay mahalline gelmemiştir.)
 
  
 
Ödül ve Burukluk :
 
Sultanhisar’la Aydın Reis, pruva nizamı akşam olmadan Geliboluya geldik. Marmaranın diplerinde kayboluncaya kadar AE 2 ile olan  mücadelemiz tam 4 saat 15 dakika sürmüştü. Geliboludaki birlikler olaydan haberdar olmuşlar. Boğazlar Umum Kumandanı Cevat Paşa bizzat gelip hepimizin teker teker alnından öptü ve hepimize birer mecidiye altını verdi. Ancak aynı işlem Aydın Reis gambotunun mürettebatına da yapılınca Sultanhisar mürettebatı bu ucuz ödül avcılığı için bir hayli mırın-kırın etti ve kırıldı. Biz Geliboluya gelir gelmez koyunlar kesilmiş kazana atılmıştı. Akşam herkeze bol koyun etli bulgur pilavı dağıtıldı.
Rahmetli Ali Can Akdemir hayatının son günlerinde aklı yerinde olarak bu anısını bana 1978’de aktardı. Ben de 36 yıl sonra bu anıyı bütün canlılığı ile yeni kuşaklara aktarmayı bir borç bildim.
 
 
 
Yukarıda da belirttiğim gibi özellikle İnternetin bu konu ile ilgili sitelerinde yaptığım araştırmalarda AE 2 ile ilgili vakıflarından tutunda mürettebatının anılarına kadar her konu var da bu Sultanhisar konusunu detaylandıran ve Kaptan Stoker’in Sultanhisar güvertesindeki bağnaz şaşkınlığını belirten hiç bir yazı yok. Dikkatimi bir şey daha çekti. AE 2 kaptanı Stoker dahil bütün Çanakkale kampanyasına katılan İngiliz denizaltı kaptanları karaya oturma ve istenmeyen su-üstü ve su-altı hareketlerini dip akıntılara bağlıyorlar. Oysa, özel dalışlarım bir tarafa sadece profesyonel olarak yaptığım 30 yıllık dalgıçlık hayatımda Türkiyenin tüm sahillerinde daldığım gibi Çanakkale'de de batık işlerinde Sibel adlı algarnamla çalışıp bilfiil dalgıçlık yaptım. Çanakkale Boğazında dip akıntıları Marmara yönlü olup genellikle, şiddetli Poyraz fırtınalarına dayalı dip akıntı sürati değişikliği hariç, yarım dz. milidir
ve bir balık-adamın dipte yenebileceği güçtedir. Satıh akıntıları da eğer hava Lodos değilse Ege yönüne doğru sabah 06:00 dan itibaren tedricen artarak gece 12:00 den sonra genellikle zaman zaman 04: 00’e doğru sıfır noktasına yaklaşır.
I Kasım 1970 – 15 Nisan 1971 yılları arası 48/52 mt.de batık Fransız Saphir denizaltısında çalışırken ve Ege ile Akdeniz Türkiye sahillerindeki petrol tesislerinin su-altı tamir, bakım ve kontrolları için genellikle sabah gün ışımadan Çanakkale Boğazından çıktığımızdan bu akıntı periyotlarını yakından takip etmişimdir. Ayrıca 1980 yılında Taşucu Mendirek inşaatının bitimi müteakkip pervaneleri hasarlı 500 tonluk anroşman gemim Karasaban II azami 3 dz. mili sürat yapabilir iken yavaş fakat rahatça Çanakkale Boğazını Ege yönünden Marmara yönüne doğru geçmişti. Acaba o zamanın denizaltı kaptanları bu istenmeyen seyir olaylarını kendilerine yönelik başka sebeplerde aramaları gerekmez mi? Kanımca o zamanlar yeni yeni gelişmekte olan denizaltı gemisi kullanma teknelojisi genelde manuel kullanımlarla olduğundan daha çok tecrübe gerektiriyordu. Yoksa 1915 Çanakkale kampanyasına katılan tüm İngiliz denizaltı kaptanlarının, periskopları su sathının üzerinde olduğu halde, hatıralarında belirttikleri umk ayarı hatası veya uyuşmazlığından diyelim, oradan oraya kumanda ettikleri teknelerini savurmalarını Çanakkale Boğazı dip su hareketlerini bilfiil dalarak gören ve tetkik edenlere nasıl izah edilebilir. Üstüne üstlük olay tarihinden 100 yıl evvel bile İngiliz donanmasının görevli istasyoner kalyonlarının kaptanları tüm sularımızda olduğu gibi Marmara'nın her iki boğazında ki deniz haritaları çalışmalarında üst ve alt akıntıları bizlerin o tarihler de ki bilgilerinin üstünde bilmekte idiler. 1915’in cesur İngiliz denizaltı kaptanlarının becerilerini takdir ediyor fakat kumandalarına verilen denizaltıların, tamamı 61 dz. mili uzunlukta olup 10 dz. millik bir bölümünü dahi aşmayan su-altı maniaları ile örülü bir geçidi su-altından batarya şarjlı elektrik motorları ile 3 dz. mili sürat ve devamlı 99 dz. mili gidebilme imkanları olduğunu da hatırlatmak isterim. Dahası, o zamanın İngiliz Admiralty haritalarındaki detaylar bu günün  Seyir ve Hidrografi Dairesi haritalarında ki kıyı ve derinlik detaylarından ve de özellikle kara siluetleri çizimlerinden çok daha hassas olarak çizilmiş olduğu açıkça görülebilir.
 
Kaptan & Dalgıç
   Ersin Süeren


3569 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

476 YIL SONRA PREVEZE GERÇEĞİ( Bölüm 2) - 02/10/2014
476 YIL SONRA PREVEZE GERÇEĞİ( Bölüm 2)
476 YIL SONRA PREVEZE GERÇEĞİ( Bölüm 1) - 24/09/2014
476 YIL SONRA PREVEZE GERÇEĞİ (Bölüm 1)
Güneş Balçıkla Sıvanabilir mi? - 15/08/2014
Güneş Balçıkla Sıvanabilir mi?
ARABA VAPURUNU KİM İCAT ETMİŞ ? - 16/07/2014
ARABA VAPURUNU KİM İCAT ETMİŞ ?
Dalgıçlığın 1950'lere Kadar ki Kısa Tarihçesi ve SCUBA' YA Geçiş - 20/06/2014
Dalgıçlığın 1950'lere Kadar ki Kısa Tarihçesi ve SCUBA' YA Geçiş
Abbas Sakarya - 22/05/2014
Abbas Sakarya
18 Mart 1915 - 17/03/2014
18 Mart 1915
HAŞAŞİLER - 14/02/2014
1090-1272 HAŞAŞİLER
Rönesans Yorumu - 14/01/2014
Rönesans Yorumu
 Devamı